20 Şubat 2018 Salı

Stephen King Kimdir



Stephen King Kimdir
Stephen King dünyaca ünlü Amerikalı senarist, hikaye ve roman yazarıdır. 21 Eylül 1947 yılında Amerika Portland’da doğmuştur. Özellikle gerilim ve korku türünde yarattığı eserlerle, günümüzün edebiyat dünyasının en önemli kalemleri arasında yer almayı başarmıştır. 

 Stephen King Kimdir

Çocukluk döneminden itibaren yazmaya meraklı ve yetenekli olan Stephen King, ilk hikayelerini henüz 16 yaşındayken oluşturmaya başlamıştır. 20 yaşına geliğinde ise 16 yaşında yazmaya başladığı hikayelerini Startling Mystery Stories adlı eserinde okuyucuların beğenisine sunmuştur. Daha sonraları ise kısa hikayelerden sıyrılarak roman yazmaya başlamıştır. Yazarlık konusundaki yeteneği sayesinde yazdığı bir çok roman beyaz perdeye aktarılmış ve sinema dünyasının en kült filmleri olmayı başarmıştır. İlerleyen yıllarda ise sinema dünyası ile daha fazla içiçe olmaya başlamış, bazı filmlerde rol almış hatta yönetmenlik de yapmıştır. 

 Stephen King kariyeri

Ünlü yazarın dünya edebiyatına olan katkıları sadece romanları ile sınırlı değildir. 1981 yılında Amerikan edebiyat ve sinema dünyası için yazdığı ve içeriğinde korku ögesinin nasıl işleneceğini detaylı bir şekilde açıkladığı Dance Macabre kitabı ile ödül almayı da başarmıştır. Özellikle korku ve gerilim türünde yazılar yazan veya da senaryolar üretenlerin mutlaka okuması gereken eserler arasındadır. Dünya genelinde milyonlarca hayranı olan ünlü yazar, korku ve gerilim türünde yazdığı romanlarında daha çok orta sınıfa hitap eder. Bir çok romanında da edebiyat dünyasının klasiklerine atıfta bulunmayı ihmal etmez. Kitaplarında yarattığı kurgularda ise aşırılıktan kaçınmaz. Yazdığı kitaplar ve senaryoların yakaladığı başarı ile de dünyanın en çok kazanan yazarları arasındadır. 

Setephen King biyografi

1949 yılında yani Setephen henüz iki yaşındayken annesi ve babası ayrılmaya karar verdi. Bu ayrılık aşamasından sonra kardeşi ile birlikte annesinde kalmaya başladı. Çocukluğu boyunca da annesiyle yaşadığı Portlan ve babasının yaşadığı Indiana Fort arasında sürekli yolculuk yaptı. Orono Maine Üniversitesi’nde bilim okumaya başladı. Üniversite hayatı da Stephen King için önemli bir aşamadır çünkü ilerleyen yıllarda karısı olacak olan Tabitha Spruce ile üniversitede tanışmıştır. 1971 yılının başlarında ise Tabitha ile dünya evine girmiştir. 1970 yılında mezun olduktan sonra bir süre işsiz kalmıştır. Bu sebeple de mesleği dışında da iş aramaya başladı. Hatta 1970 yılında iş bulamadığı için bir laboratuvarda çalıştı. Ancak ne gariptir ki bu dönemde de yazmayı bırakmayan Stephen King, bir kaç dergide yayınlanan makalelerinin popüler olması ile yazarlık konusunda ilk çıkışını yakaladı. 1971 yılında ise Main’de bulunan bir kolejde öğretmen olarak işe başladı. Öğretmenlik yaptığı süre boyunca da yazmayı bırakmayan ünlü yazar roman yazarlığına ağırlık verdi ve 1974 yılında kariyerinin dönüm noktası olacak olan Carrie (Göz) adlı ilk romanını yayınladı. 

 Stephen King ilk romanı Carrie

1974 yılında yayınladığı ilk romanı olan Carrie ile Stephen King ismi edebiyat dünyasında yükselmeye başladı. Daha sonrasında ise Kolarado’ya taşındı. Roman yazarlığına devam eden Stephen, Shining (Medyum) adlı ikinci romanını da yayınladı. Kolarado’dan sonra yeniden Main’e dönen yazar The Stand (Mahşer) adlı romanını da yayınladı. 

 Kariyerinin zirvesi

Stephen King için kariyerinin zirvesi veya da sıçrama noktası olarak tanımlayacağımız tarih 1982 yılıdır. Bu tarihte başladığı ve 2004 tarihinde bitirmeyi başardığı The Dark Tower (Kara Kule) roman dizisi dünya çapında büyük bir ilgi yakalamayı başarmıştır.

 Stephen King ve sinema ve tv dünyası

Ünlü yazarın bu kadar büyük popülarite kazanmasının bir başka nedeni de eserlerinin bir çoğunun beyaz perdeye aktarılması ve sinema dünyasında kült olarak adlandırılan eserler arasında yer almasıdır. Romanlarının bir çoğu sinema filmine uyarlanan yazarın en bilinen filmleri arasında Yeşil Yol ve Esaretin Bedeli gibi başyapıtlarda yer alır. Ancak sinema ve televizyon dünyasının Stephen King gibi bir kaynaktan yararlanması sadece sinema boyutunda olmamıştır. Bir çok dizi yapımı da yazardan beslenmiştir. Televizyon ve sinema dünyasının da kendisini bu kadar sevmesi, yazarın sinema dünyası için senaryolar yazmasını da tetiklemiştir. 

 Kaynak: Mor Çizme

19 Şubat 2018 Pazartesi

Mars Koloni Projesinde İnsanoğlunun Çözmek Zorunda Olduğu 7 Problem Ve Çözüm Planları



Mars Koloni Projesinde İnsanoğlunun Çözmek Zorunda Olduğu 7 Problem Ve Çözüm Planları
İnsanoğlunun yaklaşık 70 yıl önce başlayan uzay serüveni kısa bir süre sonra Mars koloni projesine kadar ilerlemiş olacak. Ancak bu kadar uzak bir mesafede koloni kurmak için aşılması gereken bir çok problem var. NASA ve ABD’nin tüm imkanlarını seferber ettiği bu büyük Mars koloni projesinde aşılması gereken problemlere nasıl çözümler üretildiğini ve ne aşamada olduğumuzu gözden geçirmekte fayda var. Çünkü bu proje başarılı bir şekilde gerçekleşir ve Mars’ta koloni kurulursa, insanlık tarihinde de hızlı bir değişme yaşanacak. 

 Mars’ta oksijen problemi

Mars’ta kuracağımız koloni yerleşimi için en temel problemlerden birini, oksijen yani hava problemi oluşturuyor. Durumu daha iyi anlamak için öncelikle Mars atmosferinin durumuna bakalım. Mars atmosferindeki oksijen oranı sadece %0,13. Mars atmosferinin %95,30’u karbondioksitten, %2.7’si ise nitrojenden ve diğer farklı elementlerden oluşuyor. Bu tabloya baktığımızda Mars gezegeninde oluşturacağımız koloni için oksijen hayati önem taşıyor. Bu durumu çözmek için ise NASA’nın elinde şu an da iki farklı alternatif bulunuyor. Bunlardan biri, Mars atmosferinde bulunan karbondioksiti emerek saf oksijen ve karbonmonoksit olarak ayrıştırmak ve bu sayede oksijen elde etmek. Bunun için hali hazırda Moxie adlı bir cihaz denenmiş ve üretilmiş durumda beklemekte. NASA’nın Mars’taki oksijen sorunu için bir diğer alternatifi ise bakteriler. Mars toprağını çözüp oksijen üretecek bakteriler laboratuvar ortamında bunu başarı ile gerçekleştirdi. Ancak tam anlamı ile kullanılabilir olması için Mars gezegeninde denenmesi gerekiyor. 

 Mars’ta su problemi

Mevcut durumda Mars atmosferinde yer alan elementleri ayrıştırarak su elde etmemiz mümkün. Ancak bu durum çok büyük kalabalıkların su ihtiyacını karşılamak konusunda sınırlı çözümler üretiyor. Mars’ta çözmemiz gereken su problemi için bir diğer çözüm ise mars yüzeyinin altında donmuş şekilde bulunan suya ulaşabilmek. Tabii ki bunun için büyük sondaj makinelerine ihtiyaç var. Bu durum aynı zamanda daha farklı bir sıkıntıyı ortaya çıkarıyor. Mars yüzeyinin altında donmuş şekilde bulunan büyük okyanuslara ulaştığımızda, Mars’ta koloni kurma aşamasının büyük bir bölümünü tamamlamış olacağız. 

 Mars’ta enerji problemi

Kesin olarak çözüme kavuşmuş olan en net proje NASA’nın Mars için özel olarak ürettiği mini nükleer reaktör olan Kilopower. Dünya’da elektrik kesintileri olabilir ama Mars’ta yaşanacak kısa bir elektrik kesintisinin bile sonucu büyük felaketler doğurabilir. Aynı zamanda bu reaktörün Mars’ta yaşanan fırtınalar ve doğal felaketlere de dayanaklı olması gerekiyor. NASA bu konu ile ilgili dayanıklılık denemelerini de başarıyla gerçekleştirmeye devam ediyor. 

 Mars’ta yiyecek problemi

Mars koloni projesiyle Mars’a yerleşecek ilk insanlar için sera yöntemi ve bir kaç kimyasal destek ile yiyecek sorununu aştığımızı söyleyebiliriz. Ancak bu durumu uzun vadede daha fazla sayıda insan için daha da geliştirmemiz gerekiyor. Kesin ve kalıcı çözüm ise Mars atmosferinin insan dokunuşları ile yaşama uygun hale getirilmesi ile doğru orantılı ilerliyor. 

 Mars’ta kalacak yer problemi

Bu durum onlarca yıl önce insanoğlu tarafından çözüme kavuşturulmuş bir konu. Mars’ta oluşturulan koloni için hazırlanan yerleşim planında ise daha çok Mars yüzeyinin altına inşaa edilecek yerleşim planlanı söz konusu. Bunun sebebi ise Mars yüzeyinde bulunmak ve uzayda bulunmak arasında çok da bir fark olmaması. 

 Mars’ta yapı malzeme problemi

İnsanları Mars gezegenine ulaştırmak kadar orada oluşturulacak bir insan kolonisi için gerekli olan malzemeleri ulaştırmak da ayrı bir problem. Kısıtlı miktarlarda yapı malzemesini ulaştırmayı başarabiliyor olsak da yolculuk maliyetlerini azaltmadan kısa vadede büyük bir koloni oluşturmamız mümkün görünmüyor. 

 Mars’tan Dünya’ya geri dönüş problemi

Teorik olarak bir çok alternatif düşünülse ve başarılı deneyler yapılıyor olsa da, yüksek maliyetlerden dolayı bu problem az sayıda insan için çözülmüş durumda. Yani acil bir durumda hızlı bir şekilde ‘hadi geri dönelim’ deme lüksümüz şu an için yok. 

Kaynak: Mor Çizme

16 Şubat 2018 Cuma

Kıyamet Çok Yakında Kopabilir Çok Yakında Dünyanın Sonunun Gelebileceğini Gösteren 7 Kıyamet Alameti



Kıyamet Çok Yakında Kopabilir 
Çok Yakında Dünyanın Sonunun Gelebileceğini Gösteren 7 Kıyamet Alameti
Yaklaşan kıyamet alametleri ne diyor? Kıyamet ne zaman kopacak? Kıyamet çok yakın bir gelecekte kopabilir. Aşağıda sıraladığımız kıyamet alametlerine göre çok yakın bir gelecekte dünyanın sonu gelebilir. Üstelik bu durum sandığımız kadar uzak da değil, çok yakın bir gelecekte insanlığın sonunu getirebilecek büyüklükteki bu tehlikeler büyük bir felaketin habercisi gibi. 

 Çevre Kirliliği

Milyarlarca yıldır kesintisiz devam eden ve dünya üzerindeki yaşamın devam etmesini sağlayan ekosistem son bir kaç yüzyıl içerisinde hızla bozulmaya başladı. Fosil yakıtların kullanılmaya başlanmasından, saniyileşmeye, biyolojik atıklardan, nükleer atıklara kadar dünyamızda bulunan bir çok su ve toprak alanını da kirlettik. Yakın bir gelecekte temiz su ve temiz toprak alanlarımızın kalmaması sadece insanlığın değil, dünya üzerinde yaşayan canlıların da sonunu getirecek. 

Ormanların Yok Olması

Kıyamet alametleri içerisinde en göze çarpanlardan biri de ormanların yok olması. Sadece 2000 – 2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin kilometrelik ormanlık alan dünya genelinde yok oldu. Bu durum dakikada 50 futbol sahası büyüklüğünde bir alanın yok olmasına eşit. Eğer gidişat bu şekilde devam ederse, insan neslini yok edecek olan kıyamet oldukça yakın. 

 Betonlaşma

Aranızda betondan sebze ve meyve üretenler var mı bilemem ama yakın bir gelecekte betondan sebze ve meyve üreteceğimize dair bir gelişme olmazsa, insan nesli olarak komple hapı yuttuk demektir. 

Nüfus Artışı

8 milyara doğru hızla giden dünya nüfusu, sadece açlık, fakirlik veya ekonomik sıkıntılara sebep olmuyor. Ekosistemin en büyük düşmanı olan insanoğlu, bu nüfus artışı ile devam ederse yakın bir gelecekte hiç bir canlı yaşama alanı bulamayacak. 

 Hava Kirliliği

İçinde bulunduğumuz zaman içerisinde dahi dünyanın bir çok bölgesinde insanlar temiz hava solumakta, dolayısı ile de nefes almakta zorluk çekiyorlar. ‘Ben oksijen olmadan da yaşarım’ diyenlere sözümüz yok ama oksijen ve dolayısı ile de solunum yaparak yaşayan canlılar için yakın gelecek, çok da iyi görünmüyor. 

 Savaşlar

Yok edilmesi imkansız gibi görünen kıyamet alametleri içerisinde, savaşlar ilk sırayı alıyor. Dünyanın her kıta ve her coğrafyasında devam eden iç savaşlar, karışıklıklar vb. Durumların bir anda alevlenerek küresel bir savaşa dönüşmesi oldukça olası. Bu şekilde diken üstünde yaşamaya devam edebiliriz ama olası bir 3. Dünya savaşı başladığı anda neslimizin sonu, dolayısı ile de kıyamet gelmiş demektir. 

 Küresel Isınma

Yukarıda yer alan maddelerin küresel boyutu olarak karşımıza çıkan bu problemi hemen hemen herkes detaylıca biliyor. Yakın bir gelecekte bu durumun sonucu olarak tüm canlılar kavrulmaya başlayacak. Belki biz değil ama gidişat böyle devam ederse torunlarımızın çok da uzun bir ömrü olmayacağı kesin. 

Kaynak: Mor Çizme

12 Şubat 2018 Pazartesi

Black Mirror Konusu



Black Mirror Konusu

4 Aralık 2011 tarihinde ilk bölümü ile yayınlanan Black Mirror konusu itibari ile drama, macera, hiciv ve bilim kurgu içerikli bir dizidir. Birinci ve ikinci sezonlarında 3 er bölüm olmak üzere sadece 6 bölüm yayınlanan dizi yakaladığı popülerite ile 2016 yılında Amerikan Netflix tarafından satın alınmış ve 3. Sezonu itibariyle de bu kanalda yayınlanmaya başlanmıştır. İlk olarak bir İngiliz dizisi olarak yayın hayatına başlayan dizi sonrası ünlü yazar Stephen King tarafından da övgü almayı başarmıştır. Ünlü oyuncu Robert Downey, Jr. İse ‘The Entire History of You’ adlı bölümden esinlenerek bir sinema filmi çekmeyi düşündüğünü dile getirmiştir. 

 Black Mirror Konusu

Türkçe karşılığı ‘kara ayna’ olan Black Mirror konusu, genel anlamda bilim kurgu içeren bölümleriyle teknolojinin ilerde gelebileceği boyutlarda insanlar üzerinde nasıl etkiler bırakabileceğini konu alıyor. Teknolojinin ilerleyen yıllarda olabilecek kullanımından, sosyal medyanın insanlar üzerinde oluşturduğu etkilere ve bunların nelere yol açabileceğine kadar bir çok konu, dizinin bölümleri içerisinde izleyiciyle buluşuyor. Bölümlerde yer alan bilim kurgunun da çok yakın bir geleceği yansıtması ise, gerçekliği biraz daha ön plana çıkarıyor. 

 Teknoloji bağımlılığı

Teknoloji bağımlılığı günümüzün en hızlı yayılan hastalıkları arasında. Sosyal medya platformlarından oyun konsollarına kadar bir çok teknoloji ürünü, aslında birbirleri arasında da gerçeklik duygusunu yansıtma yarışı veriyorlar. Kabul etsek de etmesek de işin aslı bu. Durum böyle olunca en çok yatırım yapılan sektörlerin bilişim ve teknoloji üzerine olduğuna şaşırmamak lazım. Black Mirror konusu itibari ile de işte tam da bu noktaya dokunmaktan çekinmiyor. Yakın bir gelecekte hayatımıza girmesinden memnun olacağımız yapay zekalardan ve ardı arkası kesilmeyen dijitalleşme yarışının aslında hayatımızda nasıl tehlikeli sonuçları da doğurabileceğini anlatmaya çalışıyor. 

 Teknolojinin insanlar üzerinde etkisi

Dizinin yapımcıları arasında bulunan ve aynı zamanda birçok bölümün senarist koltuğunda da gördüğümüz Charlie Brooker ve ekibinin geliştirdiği kurgular sayesinde, ilerleyen yıllarda hayatımıza girmesi muhtemel yeni teknolojilerin günlük yaşamımıza getireceği kolaylıkları bilim kurgu fikirleriyle işlerken, bölüm sonlarında bu teknolojilerin yanlış amaçlarla kullanılabileceğini ve hatta böylesine gelişmiş teknolojilerin aslında hayatımızı kolaylaştırmak yerine, bazen bizi tembelleştirdiğini, bazen kötü huylarımızı gün yüzüne çıkardığını, bazen de bilmememiz gereken şeyleri öğrenmemize sebep olacağını ve doğal olarak olumsuz sonuçlar doğurabileceğini de drama fikirleriyle işlemiştir. Black Mirror 2012 yılı Kasım ayında düzenlenen Emmy Ödülleri’nde ‘En İyi Televizyon Dizisi veya Minidizisi’ dalında ödül kazanmayı da başardı. Şu ana kadar dizide 4 sezon, 18 bölüm ve 1 özel bölüm yayınlandı. 

 Kaynak: Mor Çizme

Game Of Thrones Haneleri Hangi Ülkeleri Temsil Ediyor



Game Of Thrones Haneleri Hangi Ülkeleri Temsil Ediyor
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir izleyiciyi yakalayan diziyi hayranlıkla izliyoruz ama acaba Game Of Thrones haneleri hangi ülkeleri temsil ediyor diye hiç düşündünüz mü? Dizide yer alan bölgeler ve haneler hem görünüş, hem kültürel, hem de karakteristik özlelikleri ile birbirlerinden tamamen farklılar. Bunlardan yola çıkarak Game Of Thrones haneleri hangi ülkeleri temsil ediyor diye düşündük ve günümüz Game Of Thrones hanelerini belirlemeye çalıştık. Ancak Mor Çizme dizi – film kategorisi editörleri içeriği hazırlarken yazar Martin’in senaryoyu (kitap serisini) yazarken 2. Dünya Savaşı’ndan etkilenerek bu eseri yaratmış olabileceğini fark etti. İşte, Game Of Thrones dizisine bakış açınızı değiştirebilecek bir içerik; Game Of Thrones haneleri hangi ülkeleri temsil ediyor. 

 Targaryen Hanesi – Almanya

Targaryen hanesi kendi ırklarını üstün gördüklerini ve başka bir hane ile ilişkiye girmediklerini göz önüne alırsak, Nazi Almanyası’nı Targaryen hanesine benzetebiliriz. Hatta deli kralın Stark hanesi üyelerini öldürmesi ve bir anda savaş çıkarması olayı da, Naziler’in Ruslar’la anlaşma yapıp daha sonra birden bire Ruslar’a yani Starklar’a saldırması olayıyla da benzerlik gösteriyor. Bilindiği gibi son ejderha sürücüleri Targaryen Hanesi. Ejderhalar savaş sırasında bir nevi teknolojik güç anlamına geliyor. Özellikle tek başlarına Westeros Kıtası’na çıkıp tüm kıtayı işgal etmeleri, Nazi Almanyası’nın Avrupayı işgaliyle de hemen hemen aynı. 

 Stark Hanesi – Rusya

Uzun boylu ve beyaz tenli yapılarından ziyade sahip oldukları toprakların kuzeyde olması, kutuplara yakın olmaları ve kıtanın neredeyse yarısına sahip olmaları nedeniyle Stark Hanesi’nin hangi ülkeyi temsil ettiğini tahmin etmek zor değil. Bütün bu özellikler sadece tek bir ülkeyi ön plana çıkarıyor, o da Rusya. Çünkü hem günümüzde hem de tarihte kimse Ruslar kadar kuzey topraklarına hakim olmamıştı. Stark hanesi topraklarının coğrafi konumu ve kültürel özelliklerine ek olarak, aile üyelerinin fiziksel yapıları da açık bir şekilde Rusya’yı ön plana çıkarıyor. Targaryen hanesi ile yani Almanya ile 2. Dünya Savaşı’nda yaşadıkları da Game Of Thrones dizisinde Robert’ın isyanı olarak bilinen savaşla da bir çok noktada örtüşüyor. Nasıl ki 2. Dünya Savaşı sonlarında Ruslar, İngilizler ve ABD birleşip Almanya’ya saldırarak Nazi Almanyası’nı devirdiyse, Starklar, Baratheonlar ve Lannisterlar da aynı şekilde Targaryen hanesini devirdi. 

 Lannister Hanesi – ABD

Hem batıda olup, hem de en zengin hane konumundalar. Para ile istedikleri orduları rahatlıkla yaratabiliyorlar. Her zaman tüm krallıkların yöneticisi konumundalar. Aslında çok da düşünmeye gerek yok, Lannister hanesi bir çok özelliği ile ABD ile birebir örtüşüyor. Game Of Thrones dünyasında herkesin savaşmaktan en çok korktuğu hane olan Lannister Hanesi, gerçek dünyada ABD’nin bir yansıması gibi. Targaryen ailesinin devrilmesinde ise savaşa sonradan dahil olan Lannister hanesi, savaşa sonradan girmiş olmalarına rağmen tüm payı kendilerine çıkardılar. ABD’nin 2. Dünya Savaşı’na sonradan katılıp Almanları devirdikten sonra tüm zaferi kendilerine mal etmesi gibi. 

 Greyjoy Hanesi – Japonya

Denz gücü bakımından Game Of Thrones dünyasının en güçlü donanmasına sahip olan Greyjoy hanesi Targaryen hükümdarlığı dışında diğer hanelerle de hiç bir zaman iyi ilişkiler içerisinde olmadı. Sürekli diğer kıyılara baskınlarda bulunan Greyjoy Hanesi inanış olarak da diğer hanelerden tamamen farklı. Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda, denizle arası muhteşem olan Greyjoy hanesi için 2. Dünya Savaşı yıllarının Japonya’sı benzetmesi yapabiliriz. Demir Adalar’da yaşayan Greyjoylar ile adalardan oluşan Japonya. Onlarda sadece Almanya ile anlaşmışlardı. 

 Baratheon Hanesi – İngiltere

Baratheon hanesi bir zamanlar 7 krallığın başındaydı ama artık krallığı tamamen Lannister Hanesi’ne kaptırmış durumdalar. Baratheon Hanesi bu dramatik durumuyla da tüm gücü ABD’ye kaptıran İngiltere’ye de çok benziyor. Targaryen hanesi için Nazi Almanyası demiştik, Baratheon hanesi ve isyanını, İngiltere ile bezeştirmek tam olur. En büyük savaşı Ruslar ile İngilizler, yani Starklar ve Baratheon ailesi vermiştir ama bu durumdan savaşa son anda katılan Lannister ailesi (ABD) en karlı olarak çıkmıştır. 

 Tyrell Hanesi – Fransa

Kahverengi ve bukleli saç yapısına sahip olan Tyrell Hanesi her zaman krallığın başında pay almak isteyen bir yapıya sahip. Ayı zamanda Mısır ile eşleşen Dorne ile de 7 krallık adına savaşan bir ülke. 2. Dünya Savaşı dönemindeki Fransa ile birebir örtüşüyor. Sürekli Afrika topraklarında savaşan Fransızlar çoğu zaman da mutlak güç için rakipleri ile de savaşmışlardır. Fransa toprakları gibi tarıma elverişli toprakları olan Tyrell hanesinin Targaryen hanesine diz çökmesi gibi, Fransızlar da Nazi işgali sırasında Almanya hakimiyetini tamamen kabul etmişlerdi. 

 Tully Hanesi – (Slav Irkları – Balkanlar)

Stark ailesinin yani Rusya’nın her zaman müttefiki olan Tully hanesi balkanlarda bulunan Slav Devletleri’ni temsil ediyor. 

 Bolton Hanesi – Ukrayna

Stark hanesine bağlı olan Bolton hanesi, daha sonraki yıllarda ayrılıkçı ve Lannister hanesinin kuzeydeki işbirlikçisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu özellikleriyle bile Bolton hanesinin Ukrayna olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 

 Martell Hanesi – Mısır

Kıtada yer alan tek çöl bölgesi Martell hanesi toprakları olan Dorne Bölgesi’nde yer alıyor. Armalarında yer alan simgeler güneş ve mızrak. Ayrıca esmer yapıları ve sürekli sıcak olan topraklara sahipler. Hem kültürel hem de inanış olarak diğer haneler ile tamamen farklılar. Geçmişe kısa bir yolculuk yaptığımızda Dorne Bölgesi yöneticisi olan Martell Hanesi’nin Mısır ile örtüştüğünü söyleyebiliriz. Dorne Bölgesi genel olarak Fransa gibi devletler tarafından saldırıya uğrayan kuzey Afrika ülkelerinin özellikleriyle de birebir örtüşüyor. Tarihi bir dizide sevgili yazarımız Martin tarihi uygarlıklara biratıfta bulunacaksa, köklü ve yerleşik bir tarihe sahip Mısır’ı atlamasını bekleyemezdik. 

 Dothraki’ler – Moğollar

Görünüş ve yaşayışlarına baktığımız zaman Dothraki’ler için yağmacı ve barbar bir halk sözcüğünü kullanabiliriz. Toprak almaktansa yağmalamayı seçmeleri, atlarla gezip hafif zırh kullanmaları ve sürekli yağmalayarak ilerlemeleri tarihte yer alan tek bir krallığa işaret ediyor. Dothraki kültürel ve yaşama biçimleri bakımından Orta Asya ve Ortadoğu halkları karşımı gibi düşünülse de aslında tamamen Moğollar’ı temsil ediyor.

Kaynak: Mor Çizme

7 Şubat 2018 Çarşamba

Türk Dizilerinin Asıl Problemi Ne? Yerli Dizilerle Yabancı Diziler Arasındaki Farklar



Türk Dizilerinin Asıl Problemi Ne? 
Yerli Dizilerle Yabancı Diziler Arasındaki Farklar
Yerli dizilerin giderek biraz daha kaliteden uzaklaştığı ülkemizde, yerli diziler ve yabancı diziler arasındaki farklar da iyice gözümüze batmaya başladı. Genel olarak yerli dizilerde yaşanan sıkıntıları özellikle ABD ve İngiltere gibi ülke yapımları ile kıyasladığımızda arada uçurumlar kadar fark olduğunu görüyoruz. Peki, Türkiye’deki dizi sektörü neden kaliteli yapımlar çıkaramıyor? Bütçe faktörü tabii ki önemli. Ancak bütçe faktörünü dışarı çıkardığımızda da yine çok büyük farklılıklar göze çarpmaya devam ediyor. Kıyaslama için ABD ve İngiltere yapımları örnek olarak alınmıştır. Yerli diziler içerisinde yer alan bazı başarılı yapımlar bu kıyaslamanın dışındadır. 

 Anlam ve içerik

Yabancı diziler içerik ve kalite bakımından toplumsal açıdan bir anlam ve farkındalık barındırmak zorundadır. Ancak yerli yapımlarda para kazandırıyor olması yeterlidir. 

 Orjinal senaryolar

Yabancı yapımlarda, dizi yayına girmeden önce kesinlikle orjinal bir senaryoya sahip olup olmadığına dikkat edilir. Türk dizilerinde ise sipariş üzerine yazılan senaryolar ön plandadır. 

 Süre ve kalite

Yabancı dizilerde, çok güçlü olan senaryo ve kurgu, mümkün olan en kısa sürede anlatılmak zorundadır. Yerli dizilerde ise basit ve sürekli tekrar eden sıradanlığı uzatmaya yönelik yapım zorunluluğu vardır. 

 Gerçeklik

Yabancı dizilerin senaryoları, gerçeklik ve mantıksal açıdan tutarlıdır. Gerçekliği yansıtmak zorundadır. Ancak yerli dizilerin bırakın senaryolarını, her bir bölümde gerçeklik ve tutarlılıkla ilgili bir çok hata yapılır. Yani olması gereken gerçeklik, çok da önemli değildir. 

Yapım kalitesi

Yabancı yapımların tamamında mümkün olan en kaliteli işi ortaya çıkarma eğilimi vardır. Yerli dizilerde ise kalite yerine, yapımın hızlı bir şekilde yayına yetişmesi daha önemlidir. 

İzleyiciye verilen değer

Yabancı dizilerde, hemen hemen tüm karakterler izleyicinin empati yeteneği üzerine oyunculuk sergilerler. Kurgu da yine aynı kriterler de oluşturulur. Dizi izleyicisinin tepki ve yönlendirmeleri yabancı yapımlar için çok önemlidir. Bire bir olarak dizinin başarısını etkiler. Yerli yapımlarda ise izleyicinin ne düşündüğü önemli değildir. İzleniyor olması dizinin devam etmesi için yeterli bir sebeptir. 

 Yapımcıların yaklaşımı

Yabancı dizilerin çok daha fazla bütçeleri olduğu halde, daha az reklam gösterimi yaptığını ve süreleri daha kısa tuttuklarını biliyoruz. Aslında kısa yada fazla bütçe olayı değil bu. Olması gereken standartlar bunlar zaten. Az ama kaliteli reklam almak da bu durumun içerisinde. Yerli yapımlarda ise durum tamamen farklı. Türk TV kanallarının dizi arası reklam değil de, reklam arası dizi gösterdiklerini biliyoruz. Tüm farklılıkları bir arada düşündüğümüzde neden 10 saniyelik sahne için 30 dakikaları bulan reklam süreleri ve tekrarları izleyiciye sunduklarını daha net anlayabiliriz. Ama işin daha vahim tarafı, reklam verenlerin bu düzene uyup, reklamlarının izlendiğini zannetmeleri.

Kaynak: Mor Çizme

2 Şubat 2018 Cuma

Nasıl Kilo Veririm Diyenler Dikkat! Diyet Yaparken Disiplini Sağlamanın Yolları



Nasıl Kilo Veririm Diyenler Dikkat! Diyet Yaparken Disiplini Sağlamanın Yolları
Nasıl kilo veririm diye düşünme, hazırsan hemen başlayalım. Diyet yaparken disiplini sağlamak, sonuca giden en belirleyici faktörlerin başında geliyor. Hangi diyet türünü denerseniz deneyin, eğer disiplini sağlayamıyorsanız kilo verebilmeniz kesinlikle imkansızdır. Eğer daha önce bir çok kez kilo vermeye çalışmış ve çokta başarılı olamamışsanız, muhtemelen asıl problem disiplini sağlayamamak olabilir. Peki, diyet yaparken disiplini nasıl sağlayacağız? Kilo vermek isteyenlerin dikkatle okuması gereken tavsiyeler. 

 Diyet disiplini için planlama ilk adım

Sonu başarıya giden her yolda olduğu gibi, zayıflama yolunda da en önemli etkenlerden biri planlama. Disiplini sağlamanın ilk yolu planlama yapmanızdan geçiyor. Diyet programınızı ve saatlerini bir A4 sayfasını geçmeyecek ve çok da uzun olmayacak şekilde yazın. Mutfak dolabı kapağı ilk sırada olmak üzere, telefonumuzun not bölümüne, çantanıza ve yatak odanıza birer kopyasını görünecek şekilde asın. 

 Nasıl kilo veririm diye düşünme, diyete odaklan

Diyet yaparken disiplini sağlamanın en iyi yollarından biri motivasyondur. Motivasyon ise sizin ne düşündüğünüzle alakalı. Ne zaman zayıflayacağınızı düşünmeyin. Aklınızda nasıl kilo veririm sorusu değil de, zayıflamanız için yapmanız gerekenler olsun. Bunun üzerine düşünün, araştırın ve meşgul olun. Telefonunuzu elinize alıp kalori ölçümlerinden, diyet önerilerine kadar konuyla ilgili ne kadar uygulama varsa hepsini indirin. 

 Kendinizi sınayın ve korkularınızla yüzleşin

Diyete başladığınız ilk gün veya bunu takip eden günlerde sizin diyet disiplininizi sekteye uğratabilecek en tehlikeli bölgeye gidin. Yemek yiyen insanlar, pastalar vb. Bu görüntülerden saklanarak veya bakmayarak diyetinizi koruyamazsınız. Henüz ilk günlerde bu durumla yüzleşin. Bu durumla yüzleşip diyete devam etmeye başladığınız an da yolun yarısını geride bıraktınız demektir. 

 Haftada bir kez tartıya çıkın

Diyet disiplinini en çok tehdit eden nedenlerin başında motivasyon eksikliği ve karamsarlık gelir. Bu yüzden asla her gün tartıya çıkmayın. Haftanın bir gününü belirleyin ve sadece o gün tartıya çıkın. Başarınız bu şekilde daha da değerlenecek, motivasyonunuz yükselerek güçlenecektir. 

 Spor şart

Bir çok diyet programında görebileceğiniz ve bir çok diyetisyenin önerilerinde olduğu gibi spor yapmak başarılı bir diyet için olmazsa olmazlar arasında. Aynı zamanda diyet disiplinini korumanızı sağlayacak en önemli faktörler arasında. Spor yapmanızın vücudunuza kazandıracağı artılar bir yana mental olarak da sizi rahatlatacaktır. Aynı zamanda spor yaptıkça daha sağlıklı olacağınızdan, motivasyonunuz da düşmemiş olacak. 

Haftada bir ödül

En değerli hediye, insanın kendisine aldığı hediyedir. Çünkü, hangi hediyenin sizi mutlu edeceğini en iyi siz bilirsiniz. O çok sevdiğiniz topuklu ayakkabı mı? Kırmızı çana mı? Hangisi? Başarılı bir diyet disiplini sonrasında her hafta kendinize bir hediye alarak ödüllendirin. Zaferinizin mutluluğunu yaşayın. Siz zafer kazandıkça, haftalar ilerledikçe, elde ettiğiniz başarıya siz bile şaşıracaksınız. 

 Diyet esnasında sadece sonucu düşünün


Diyeti nasıl başaracağınızı veya önünüzde daha ne kadar zaman olduğunu hesaplamayı bırakın. Başarılı bir diyet sonucunda elde edeceğiniz sonucu düşünün.

Kaynak: Mor Çizme