27 Ocak 2018 Cumartesi

Tarih Sayfalarından Günümüze Kadar Uzanan, Kadın Olabilmenin Yorucu, İnatçı ve bir O Kadar Hüzünlü Tarihi


Tarih Sayfalarından Günümüze Kadar Uzanan, Kadın Olabilmenin Yorucu, İnatçı ve bir O Kadar Hüzünlü Tarihi

Kadın hakları tarihi ‘Kimi zaman savaşmak, kimi zaman çalışmak, kimi zaman satılmak, kimi zaman da susmak için bir çok baskı ve zorbalığa maruz kalan kadınların, birey olabilme yolunda yaşadıkları inanılmaz serüvene minnettarlıkla bakmamak elde değil. Tabii ki de bu yolculuk hala devam ediyor ama geriye dönüp bakıldığında kat ettiğimiz yollar aslında çok büyük zulümler ve bir o kadar da kazanımlarla dolu. 19. Yüzyıl sonlarında başlayan bu zorlu maratona gelin beraber bakalım.

Mary Wollstonecraft

Tarih sayfalarındaki bu yolculuğa çıkmadan, Mary Wollstonecraft için birkaç cümle kurmamız şart. Kadınlar için okula gitmenin, mülk sahibi olmanın, her hangi bir konuda görüş bildirmelerinin dahi söz konusu olmadığı bir zamanda İngiltere’de dünyaya geldiğinde, muhtemelen alkol ve şiddet düşkünü babası kızının dünyayı değiştirebilecek tarihi kişiliklerden biri olacağını aklının ucuna bile getirmemişti. Mary Wollstonecraft, böyle şartlar altında geldiği dünyada, uzun ve yorucu mücadeleler sonrasında tarihin ilk kadın hakları savunucusu yazarı olmayı başardı. Fikirleri ve yazıları, kadınların da en az erkekler kadar yaşama hakkı olduğunu ilk kez dünya gündemine getirdi. Bu durum tarihte bir ilk olmakla beraber aynı zamanda kadın hakları konusundaki fikir tohumlarının da global başlangıcıydı.

 Feminizm İçin İlk Mücadele

Feminizm diğer bir çok siyasi ve sosyal akımda olduğu gibi, bir tepki sonucu ortaya çıkmıştır. Bunun için o dönemin şartlarını iyi anlamak gerekir. Kadınların oy kullanması, eğitim alması (okula gitmesi), mülkiyet sahibi olması gibi hiçbir hakkı dünya genelinde bulunmuyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise bu tür adaletsizlikler kadınlar ve tüm siyahiler için geçerliydi. Kadın hakları savunucuları (tamamen kadınların meydana getirdiği bir oluşum) böyle bir eşitsizliğe artık sessiz kalmamaya karar verdiklerinde ilk mücadeleleri iki insani hak üzerinde oldu.

 Oy Kullanma, Eğitim Hakkı ve Medeni Kanun Talepleri

ABD’de o dönem yaşanan siyah – beyaz ayrımında siyahi kadınlar ve siyahilerinde eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan beyaz kadınlar, ilk kez ortak bir mücadele de bir araya geldiler. Ancak siyahi erkekler eşitlik haklarını kazandıktan sonra aynı hakkı kadınlar için savunmak yerine engelleme ve karşı gelme yolunu seçtiler. Bu durum siyahi ve beyaz kadınların ortak bir mücadele için bir araya gelmesini sağladı.

 ‘’Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’ Kavramlarının Kadınlar İçin Geçerli Sayılmaması

Dünya’nın çeşitli yerlerinde olduğu gibi Fransa’da da kadınların eşit haklara ship olması fikri hızla yayılmaya başladı. Fransa’da kadın hakları için mücadele edenlere süfrajetler deniyordu. Fransız Devrimi’ni yapanların söz konusu kadın eşitliği olunca, ‘’eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’’ kavramlarının kadınlar için değil sadece erkekler için geçerli olduğunu savunmaları çok manidardır. Fransa’daki süfrajetler bir bakıma diğer kadın hareketlerinden ayrılır. Çünkü o dönemlerde dünya üzerinde en çok baskı ve şiddete maruz kalan kadın hakları savunucuları Süfrajetler’dir. Fransız kadnlarının eşitlik ve adalet talepleri çok sert bir şiddetle karşılık gördü. Sokakta gezmeleri yasaklandı, çocuklarını görme hakları ellerinden alındı, işlerinden atıldılar, topluca saldırılara ve taşlanmalara maruz kaldılar, bir kadının, kadın hakları savunucusu olması ayrılma nedeni kabul edildi, gazatelerde toplu bir karalama kampanyası başlatıldı, tüm kadın hakları savunucularının lezbiyen olduğu, hepsinin çirkin kadınlardan oluştuğu haberleri ve karikatürleri gazate manşetlerine taşındı. Ancak bu durum tam tersi bir etki yarattı. Kadınlara yapılan şiddet ve baskı arttıkça daha fazla kadın bir araya geldi ve daha fazla güç kazandılar.

 ABD ve İngiltere’de Yaşayan Kadınların Ortak Hareket Etme Kararı

1904 yılına genildiğinde ABD ve İngiltere’deki kadın hakları savunucuları ortak örgütlenme ve ortak hareket etme kararı aldılar. Bu anlamda Avrupa’nın bir çok yerinde şubeler kuruldu. Ancak bu siyasal hak arama girişimi artan şiddetli karşı çıkışlar, sert ve acımasız tepkiler sonucunda tıkanıklıklar yaşıyordu. İngiltere’de Emmeline Pankhurts, kızları Sylvia Pankhurts ve Christabel Pankhurts tarafından Kadınların Sosyal ve Siyasal Birliği (Women’s Social And Political Union) kuruldu. Diğer kuruluşlardan farklı olarak bu birlik, kadın hakları savunucularına yapılan şiddete karşı şiddetle karşılık veren eylemlerde gerçekleştirdi. (Cam kırma, bomba atma, yangın çıkarma, meclis toplantılarını engelleme, açlık grevi, intihar vb.) Aynı dönemlerde feministlerin bir başka mücadele ettikleri konu da fuhuş konusuydu. İngiliz Süfrajet Millecet Garret Fawcett Fuhuşu ‘erkeklerin parasal çıkarı için kadınların zorunlu köleliği’ olarak tanımlamıştır.

 1. Dünya Savaşı Feministler İçin Dönüm Noktası Oldu

1. Dünya Savavşı’nın başlaması ile birlikte otorite ve hükümetlerde ani bir değişiklik oldu. Ancak bu değişiklik tamamen çıkar ilişkisi ile alakalıydı. Tüm erkekler savaşta oldukları için kadınlar fabrikalarda çalışmaya zorlandı. Bu durum içerisinde erkeklere göre kıyaslanamayacak kadar ucuz ücretlerle çalıştırılan kadınlar aradaki ücret eşitsizliğini neredeyse ortadan kaldırmayı başardılar. Hatta fabrikalarda çocuklar için kreşler dahi açılmaya başlandı. 1. Dünya Savaşı sonunda yirmi bir ülke de kadınlar oy kullanma hakkını elde ettiler. Ancak savaşın bitmesi ile kreşler kapatıldı ve kadınlar işten çıkarılarak tüm verilen haklarının büyük bölümü geri alındı (oy kullanma hariç). Kadınlar yeniden uzun saattler ucuz fiyatlara çalışan işçi köleler konumuna geldi. Ancak tüm bunlara rağmen feministler, 1918’de Versailles Antlaşması ve Milletler Cemiyetine “eşit işe eşit ücret” ilkesini koydurmayı başardılar. Bir başka dikkat çekici nokta ise henüz 2. Dünya Savaşı başlamamışken Feminisler ilginç bir girişim için kolları sıvadılar, amaç; barışı sağlamak için uluslararası bir barış örgütünün kurulmasıydı. Bu uğurda birbiri ile savaşan ülkelerdeki kadınlar birbirlerini bu oluşum içerisinde kardeş olarak görmeye başladılar. Ancak bu durum 2. Dünya Savaşı’nı engellemeye yetmeyecekti.

 Savaş, Sovyetler Birliği’ndeki Kadınların Kazanılmış Haklarını Kaybetmesine Neden Oldu

Rusya’da yaşanan 1917 yılı devriminde kadınlar erkeklerle beraber savaşarak bir çok eşitlik hakkını o dönemdeki diğer ülke kadınlarına oranla çok önce elde ettiler. Bir çok yasayı da Rus Hukuk sistemi’ne eklemeyi de başardılar. Bunların içerisinde 16 haftalık doğum öncesi ve de sonrası izinleri gibi ayrıcalıklı kanunlarda vardı. Ancak 1. Dünya Savaşı sonrası erkeklerin çoğunun ölmesi kadınların kazanılmış haklarının geri alınmasına neden oldu. Kreşler kapatılarak kadınlar evde çocuk yapmaya zorlandı. Bununla ilgili anneliği öven propagandalar yapılmaya başlandı ki, annelik hakkında tek söz sahibi olması gereken kadınlar yerine, hiçbir alaka ve hakkı olmayan erkekler bu konuda öğütler vermeye başladı. Bu propagandalar içerisinde 10 çocuk ve daha fazlası doğum yapan kadınlara analık nişanı bile verildi. Çünkü yaklaşan savaş için, ölecek olan erkek askerlere ihtiyaç vardı. İlk kez kürtaj yasasını gabul eden ülkelerden olan Rusya 1936 yılında bu hakkı geri aldı. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen kadınlar diğer kazanımlarını korumaya başardı.

 Fransa’da Oy Hakkı Kazanılamadı

Bu dönemde bir çok ülkede oy kullanma ve eşit ücret gibi bir takım haklar kazanan kadınlar, Fransa’da ise oy hakkı kazanmayı başaramadı.

 Cinsellik ve Doğurganlık Hakkı

Doğum kontrolünün tamamen yasak olduğu zamanın dünyasında, kürtaj tehlikeli ve çoğu zaman çok büyük felaketlerle sonuçlanan bir yöntemdi. Doğum kontrolünü sağlayan ilaçlar ise aşırı pahalı ve bir çok ülkede yasaktı. Bu anlamda en büyük mücadelelerden biri Fransa’da yaşandı. Dünya genelinde kadın hakları tarihi içerisinde en zorlu mücadelelerden birini de Fransız kadınları verdi. Fransız kadınları yaklaşık 14 yıl süren yorucu ve yıpratıcı bir mücadele sonucunda 1967 yılında doğum kontrolünü yasallaştırmayı başardı. Ancak kesin olarak sonuç vermeyen bu yöntemlere istinaden yine aynı yıl İngiltere’de kadınlar kürtaj hakkı kazanmayı başardılar. Amerika’da ise kürtajın yasallaşması 1973 yılını buldu. Ancak yasaların geçmesi ve kazanılmış kadın haklarının hukuksal güvenceye alınması yeterli değildi. Bir çok ülkede aşırı muhafazakar kesimler tarafından saldırılar devam etti. Bu saldırıları; Yasalar ve haklar kazanılmış olsa da, bu hakların anlaşılma ve kavranma durumunda eğitimsel olarak insanlara aktarılamaması sebep gösterilebilir.

 Kadın Kimliği

Bu uzun ve zorlu yolculuk sonunda 90’lı yıllara gelindiğinde artık kadın hakları konusunda hemen hemen herkesin bilgisi duyarlılığı üst seviyeye gelmişti. Kazanılan yasal haklar ve değerler yeni nesiller tarafından kavranabilmiş ve hukuksal anlamda güvenceye alınmış durumdaydı. Günümüzde bile hala ‘kadına karşı şiddet’ konularında bir çok olumsuz eylem yaşanıyor olsa da, artık toplumun çok büyük bir kısmı bunun yanlış olduğunun farkında ve çözümü için mücadele etmeye devam ediyor. Ancak tam anlamı ile ‘kadın – erkek eşitliği’ kavramının anlaşılabilmesi için uzun bir süre daha mücadele edilmesi gerektiği de ayrı bir gerçek.

Kaynak: Mor Çizme

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder